
Hoş, şimdi adı bile kalmadı, mahalle oldu; dünü tümden çizdik hafızalarımızdan.
Niçin böyle yaptık, dünlerimizi berhava ettik, inanın anlayamıyorum…
Böylesi pazar günleri, köyde hafif bir uzun uyku günleri olur, çırağı ustası bir güzel uyurdu öğleye kadar…İneği tanayı gelin kaynana sağar; sütü kaynatıp koyardı bakır kapraçların içine…
E etrafta kadınlarca karşılıklı takas işler olur, bunu da beylerin ruhu bile duymadan yaparlardı.
Sütle domates değişir, bazlamayla süt; soğanla patates değişirde bunu kimsede bilmezdi(…)
Senin şekerin çoksa, biten yağla emanetleşilir, karşılıklı iyi niyet hep korunurdu. Nerde matik deterjanlar, makinalar; leğenlerde kirliler birikir, tamda pazar günü hararetli temizlikler başlardı. Altı yanan kazanlarda bolca sıcak su olur, tokuçlarla vura döve kirlerden arındırılırdı. Tabii kalan su kovalarla banyoya taşınırdı.
Eski parça kıyafetlerden yapılmış rengarenk perdelerin kornişi olmaz, çekmiş don lastikleri ile iki çiviye bağlanırdı.
Ta ki yaz gelip, içeriye hava girsin deyinceye kadar o perdeler kapalı kalırdı…
Damlarda cibinlikli günler, ne hoş günlerdi. Dışarıda vızıldayan sivrisineklere inat, mis gibi uyurdunuz…E anlamışsınızdır, Sheltox’lar ve başucunda duran Kov’lar yazın vazgeçilmez tedbirleri olurdu…
Hey gidi günler hey…
Köye gelen iki gazeteyi mübalağasız 300 kişi okur, herkeste birbirine Yavuz Donat, Rauf Tamer, Güneri Civaoğlu olur; benden al haberi demeyi de pek severdi(…)
Bu kadar sene içinde, ne kadar değişim yaşasak, hayat standartlarımız değişse de değişmeyen anılarımız, samimiyetini koruyan hatıralarımız var…
Köyü, köylüyü; vallahi o günlere mahsus tezek kokularını bile özledik…
Özlediğimiz şeyler, bir çırpıda harcadığımız yıllar, geçiveren ömürdü aslında…
🐬🐬🐬
İyi pazarlar diliyorum…